
Merhaba baba
Gittiğinden bu yana, üstündeki giysilerinle uyum içinde, solgun ve üzgün bir ifadeyle konuk olduğun
rüyalarım artık bitti…
Gittiğinden bu yana, hepimizin bildiği gibi neşeli, huzurlu hatta biraz da muzur bir ifadeyle geliyorsun artık rüyalarıma…
Gittiğinden bu yana en huzurlu uykundasın, biliyorum…
Altı ay önce mis gibi gül sularıyla yıkayıp, gelin edip koyduk annemizi senin yanına…
Aslında biraz daha bekleseydi, tam da on beşinde Mayıs’ın 66.yıl dönümünüzde ikinci kez olacaktı düğününüz.
***
Geçtiğimiz yaz doğum gününde, yirmi birinde Temmuz’un, sevenlerinle birlikte, yine burada, adını yaşatmak için açılan, Şiir ve Edebiyat Evi’nde toplanmıştık.
O zaman kısaca anlatmıştım sana hatırlarsan; “Annemiz çok da farkında değil pek çok şeyin buna karşın hâlâ koruyor inceliğini. Ama üzülme sakın. Çok güzel bakıyoruz annemize, en önemlisi de mutlu,” demiştim.
Ama biliyor musun Baba, hani annemin o çok sevdiğin hüznü vardı ya!
Aslında, son yıllardaki o mutlu görünümünün ardına saklanmış, gizli kalmış bir şey vardı hep vardı. Nasıl söylesem bilmem ki, sanki içinden sana doğru ağır ağır akan bir ırmak vardı. Ve zaman zaman kapılıp gidiyordu suyun akışına…
***
Yeni gitmiştin. Annem karşımdaydı ve ben görebiliyordum kaybolduğunu…
“su akar da / bulamaz yolunu / yokluğunda” demiştim o gün…
Ya da “beklemek” mi demeliyim, bilemedim inan. Hani sonbahar geldiğinde ağacın en tepesinde kalmış, hiç gelmeyeceğini bildiği sevgiliyi bekleyen bir meyve gibi umutsuz ve yorgundu annem…
Sanırım, artık senin gelmeyeceğini anlamış olmalı ki o, sana gelmek için koyuldu yola…
Yolculuğunun son iki-üç ayı oldukça zordu. Yine de tek bir gün bile şikâyet etmedi. İçinden sana doğru ağır ağır akan ırmak, fısıldamış olmalıydı: “Bu yolculuğun sonu aydınlık, su gibi berrak. Sabret. Yatağını bulacaksın sonunda.”
Gün geldi, hızlandı ağır ağır akan ırmak. Ve yatağını buldu sonunda…
İşte böyle baba, siz huzur içinde erdiniz vuslata…
Gel gör ki, üç kollu ırmak şaşırıyor yolunu zaman zaman.
Boşaldı kaynağımız. Bulamıyoruz yatağımızı…
Çok sancılı, çok üzücüydü…
“Evler De Ölür,” dedim ben de sonra.
Okurum bir ara sana usulca…
Duymasın ama annem. Aramızda!
***
Bu arada son bir şey daha söylemeliyim Babam.
Kütüphanendeki kitaplarını tek tek elden geçirdik.
Yazar arkadaşlarının sana imzaladıkları kitapların ve aldığın ödüllerin bundan böyle, sana yakışan yerde. Onlar, Ruşen Hakkı Şiir ve Edebiyat Evi’ne emanet.
Ruhun rahat etsin!
Senin ve ailemiz adına İzmit Belediyesi Kültür ve Sanat Müdürlüğüne ve Aydili Sanat Derneği’ne teşekkürlerimizi ilettim.
Merak etme sen, olur mu?
Not: Babamı kaybedişimizin on dördüncü yıl dönümünde yaptığım konuşmam.